medeni hukuk 1.sınıf ders notları

Medeni Hukuka Giriş ve Başlangıç Hükümleri Hukukun maddi yaptırımlarının öne çıkan başlıca çeşitlerini şu şekilde sıralamak mümkündür;
  •  Ceza; suç olarak tanımlanan davranışlara uygulanan yaptırım türüdür. 
  •  İptal; hukuka aykırı işlemin yargısal bir kararla ortadan kaldırılması şeklindeki yaptırımdır.
  •   Tazminat; hukuka aykırı bir davranış nedeniyle zarar gören bir kimsenin bu zararın karşılanmasına yönelik bir yaptırım çeşididir.
  •   Cebri İcra; Hukuki bir kurala aykırı davranan bir kişiye çiğnediği bu kuralın zorla uygulatılmasıdır.
  •   Hükümsüzlük; bir hukuki işlemin kanunen geçerlilik ifade etmemesi halidir. 
  • Hükümüzlük Türleri şu şekildedir. Yokluk; hukuki işlemin kurucu unsurlarında eksiklik bulunmasıdır. Butlan; İşlemin hukuken geçerliliğini sağlayacak temel motiflerinde aykırılık hakinin bulunmasıdır. Kendi içinde alt türlere ayrılmaktadır. Mutlak butlanda işlem hukuken yapılmıştır. Ancak kamu düzenine, ehliyete, şekle, hukuka, ahlaka, veya kişilik haklarına aykırılık söz konusu olmuştur. Nispi Butlanda ise tam bir geçersizlik hali bulunmayıp sadece taraflardan biri tarafından ortaya çıkarılabilcek bir geçersizlik söz konusu olmaktadır. Evlenme ve vasiyetname işlemlerini bir akıl hastasının yapması durumunda kendiliğinden mutlak butlan hükümlerine tabi tutulmaz. İptal edilinceye kadar geçerli sonuçlar doğurur. Tek Taraflı Bağlamazlık; işlemin taraflardan sadece biri için bağlayıcılık yaratıp diğeri için ise herhangi bir bağlayıcılık yaratmamasıdır. Askıda geçersizlik olarak da bilinir. Kurucu yenilik doğuran haklar, kişinin başkaları ile arasında yeni bir hukuki ilişkiyi başlatan hak türüdür. Değiştirici yenilik doğuran haklar; mevcut ve devam eden bir hukuki ilişkinin içeriğinde bir farklı hukuki sonucun ortaya çıkması şeklinde karşımıza çıkar. Bozucu Yenilik doğuran haklar; mevcut ve devam eden bir hukuki ilişkinin sona ermesine yol açan nitelikteki haklardır. Yenilik doğuran hakların özellikleri;  Kullanılması koşula bağlanılamaz  Zaman aşımı süreleri işlemez  Hak düşürücü süreye tabidir  Yetki hakkıdır  Yardımcı haklardandır  Kullanıldıktan sonra geri alınamaz  Kullanıldıktan sonra ortadan kalkar  Tek taraflı irade açıklamasıyla kullanılır.  Dava yoluyla da kullanılabilir. Hukukun Kaynakları A. Yazılı ve Yazısız Kaynaklar Yazılı Kaynaklar; Bunlar asli kaynaklardır. Çeşitleri; Anayasa, kanunlar, tüzükler, yönetmelikler, kanun hükmünde kararnameler, bakanlar kurulu kararları, uluslararası anlaşmalar, içtihadı birleştirme kararları, genelgeler, özelgelerdir. Yazısız kaynaklar ise örf adet hukuku kurallarıdır. Bu kaynak hakimin başvurmak zorunda olmadığı dilerse başvurabileceği kaynaktır. B. Asli-Tali Kaynaklar Hukukun uygulanması esnasında hakimin başvurmak zorunda olduğu kaynaklar asli kaynaklardır. yazılı kaynaklar ile bunların uygulanmadığı durumlarda yazısız kaynaklar aynı zamanda bağlayıcı kaynaklardır. Bunların yanı sıra hukukun temel ilkeleri de bağlayıcı kaynaklar arasında yer alır. C. Bağlayıcı- Bağlayıcı Olmayan Kaynaklar hakimin başvurmak zorunda olduğu kaynaklar bağlayıcı kaynaklardır. yazılı ve yazısız kaynaklar bağlayıcı kaynaklar arasındadır. Bağlayıcı olmayan kaynaklar ise yardımcı kaynaklardır. Hukukun Uygulanması Hukukun Yer Bakımında Uygulanması; Bir devletin hukuk kurallarının uygulandığı yerler ancak o devletin egemenliğinin bulunduğu yerler olmaktadır. Buna yerelsellik ilkesi adı verilmektedir. Hukuk Zaman Bakımında Uygulanması  Eski ve yeni kurallar her ikisi de genel nitelikte ise eski düzenlemenin yeni düzenleme ile çelişen hükümleri yürürlükten kalkar.  Eski ve yeni kurallardan her ikisi de özel nitelikte ise yine eski düzenlemenin yeni düzenleme ile çelişen hükümleri yürürlükten kalkar.  Eski kural genel nitelikte sonraki kural ise özel nitelikte ise bu durumda özel kanun, genel kanunun kendisiyle çelişen hükümlerini yürürlükten kaldırır.  Eski düzenlemenin özel nitelikte yeni düzenlemeninse genel nitelikte olması durumunda ise kanun koyucunun amacına dikkat edilmelidir. Kanunların yürürlüğe girdikleri tarihten sonraki olaylara uygulanacak olmaları ilkesel olarak kabul edilen bir durumdur. Buna rağmen hukukumuz bu istisnai duruma da başka istisnalar bağlamıştır;  Eski kural kamu düzenine aykırıysa  Eski kural genel ahlak kurallarına aykırılık içeriyorsa  Eski kural yeni kanunun emredici hükümlerine aykırılık içermekteyse  Eski kural döneminde hak henüz kazanılmamış bir hak niteliğindeyse Hukukun Anlam Bakımından Uygulanması Yorum Türleri  Yasama yorumu  Yürütme yorumu  Yargısal yorum  Bilimsel yorum Yorum Yöntemleri  Deyimsel yorum  Amaçsal yorum  Sistematik yorum  Tarihi yorum  Evleviyet  Zıt kanıt yöntemi gibi yöntemlerdir. Konuyla İlgili Hükmün Bulunmaması Hakim sorunun çözümünde önce yazılı kaynaklara başvurmuş ve somut olaya uygulanabilecek herhangi bir düzenleme bulunmamışsa sorunu çözmekle görevli olduğu için bu kez yazısız (örf ve Adet hukuku kuralları) kaynaklara başvurmak zorundadır. Örf ve adet hukuku kurallarında da uygun bir çözümün bulunmaması halinde ise (hukuk boşluğu) hakim hukuk yaratarak soruna çözüm bulur. a. Hakimin Hukuk Yaratması hakim hukuk boşluğunun olması durumunda öncelikle kıyasa başvurmak zorundadır. Kıyas imkanı yoksa eğer hakim hukuk yaratarak soruna çözüm bulur;  Hakim hukuk yaratırken genel ve soyut bir kural öngörmelidir.  Hakimin yarattığı hukuk, onu yaratan hakimi dahi benze başka olaylarda bağlamaz.  Hakimin yarattığı hukuk, kuvvetler ayrılığı ilkesine ters düşmez.  hakimin yarattığı hukuk üst yargı denetimine tabidir.  Hakim hukuk yaratırken Anayasanın ve kanunların temel ilkelerine bağlı kalmak zorundadır. Boşluk kavramı ve Türleri Hem yazılı kaynaklarda hem yazısız kaynaklarda uygun bir düzenleme bulunmamakta ise ortaya çıkan boşluğa “hukuk boşluğu” denir. Kural İçi Boşluk; kanun koyucunun bilerek bir hususu düzenlememiş olması durumudur. Atıf; Bu boşluk türünde kanunun bir maddesi, uygulama açısından hakimi kanunun başka bir maddesine yönlendirmekte ve o maddeyle sorunun çözümü kavuşturulmasını istemektedir. Hakimin takdir Hakkı; hakim karar verirken hukuka ve hakkaniyete göre karar vermelidir. Özellikleri şöyledir;  Hakim ancak yasanın müsaade ettiği durumlarda bu hakkı kullanabilir.  Hakim takdir hakkını kullanırken hukukun temel ilkelerini bağlı kalmalıdır.  Hakim takdir hakkımı kullanmak zorundadır. Çünkü takdir hakkını kullanmadığında ortaya bir karar çıkmamakta, karar verdiği her durumda ise dolaylı da olsa takdir hakkımı kullanmış olmaktadır.  hakimin takdir hakkı üst yargı denetime tabidir. Kural dışı boşluk; kanun koyucunun bir düzenleme yapması gerektiği halde herhangi bir düzenleme yapmamış olduğu boşluk türleridir. Açık boşluk- Örtülü Boşluk: Kanun koyucunun düzenleme yapmak konusunda düzenleme yapmadığı durumdur. Hakim hukuk yaratarak çözü bulur. Örtülü Boşluk: Burada aslında kanun koyucu bir düzenleme yapmıştır. ancak, bu düzenleme çok geniş tutulmuş ve bu sebeple de ortaya çelişkiler çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle kanunun özü ve sözü birbirini tutmadığı durumdur. Dürüstlük Kuralı Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Dürüslük kuralının uygulandığı yerler;  Hakkın kullanılmasında  Sözleşmelerin yorumlanmasında  Sözleşmelerin tanımlanmasında  Sözleşmelerin tamamlanmasında  Sözleşmelerin tahvilinde  Sözleşmelerin kurulmasında  Sözleşmelerin ikincil noktalarının belirlenmesinde  Sözleşmelerin uyarlanmasında  Borçların ifasında  Sözleşme öncesinde tarafların görüşmelerinde dahi dürüstlük kuralı uygulanır. İyiniyet Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz. İyiniyetle Hak Kazanmanın Şartları İyiniyetle kazanmanın iki önemli kıstası bulunmaktadır;  Kişinin iyi niyetli olması  Eşyanın sahibinin elinden kendi iradesi ile çıkmış olmasıdır. Sahibinin elinden isteği dışında çıkan eşyalarda, 3. kişi iyiniyetli de olsa hak kazanamaz. Bu bir kural olarak varsayılırsa bu kuralın iki önemli istisnası ile karşılaşırız; Para ve hamiline yazılı kıymetli evraklardır. Eğer sahibinin elinden isteği dışında çıkan şey para veya hamiline yazılı kıymetli evraksa bunu elde eden kişi iyi niyetli ise hakkı kazanacaktır. Bu istisnalarda eşyanın sahibinin elinden rızasıyla çıkıp çıkmadığına bakılmaz. Kişinin kazanma anında iyiniyetli olmaması ya da eşyanın sahibinin elinden iradesi ile çıkmamış olması halinde 3. kişi hakkı kazanamamış olacaktır. Bu durumda eşyanın iadesi gerekir; eşyayı iade edecek kişinin talep edeceği haklar işe şu şekildedir; İyiniyetli kişinin eşyayı, bir mağaza, dükkan, pazar, ihale, açık arttırma vb. bir yerden alması durumunda, ödemiş olduğu bedeli geri isteyebilmektedir; Yani kişi, iyiniyetli ise ve eşyayı bir dükkan vb. bir yerden almışsa eşyayı sahibine iade ederken bedeli ondan geri isteyebilecektir. Eşyanın hasarından sorumlu olma; iyiniyetli kişiler eşyayı iade ederken elinde kalanı vermekle borçtan da kurtulmuş olurlar. Kötü niyetli ise eşyayı ellerinde kalan haliyle vererek sorumluluktan kurtulamazlar. Eşyayı iade etmeli ve ortaya çıkan değer kaybını da karşılamaları gerekmektedir. Eşyaya Yapılan Masrafların İstenmesi Zorunlu masraflar, eşyanın değer kaybetmesini önleyen ya da ona değer katan niteliktedir. Faydalı masraflar ise eşyanın değer kaybetmesini önleyen yada ona değer katan niteliktedir. Lüks masraflar ise kişisel beğeni gereği yapılan masraflardır. İyiniyetli kişiler iadesi söz konusu olan eşyaya masraflar yapmışlar ve bu masraflar da zorunlu veya faydalı masraf ise eşyayı iade ederken bunların kendilerine geri ödenmesini talep edebilirler. Ancak lüks masrafları, sökülüp alınması mümkünse söküp alabilirler. Eğer sökülemiyorsa buna ilişkin bir talep hakları bulunmamaktadır. Şayet sökülüp alınması mümkünse karşı taraf, bu lüks masrafın bedelini ödemeyi teklif ettiğinde iyiniyetli kişi buna rağmen söküp alamaz. Kanun bu durumda bedelin alınması gerektiğini söylemektedir. Kötü niyetli kimseler ise yaptıkları masraflardan sadece zorunlu nitelikte olanların iadesini talep edebilirler. Eşyayı Alıkoyma Hakkı; İyi niyetli kimseler gerek mal iade ederken talep ettikleri satın alma bedelinin gerekse zorunlu ve faydalı masraflarının ödenmemesi durumunda eşyayı alıkoyma hakkına sahiptir. Kötü niyetli kişiler alıkoyma hakkına sahip değillerdir. Eşyadan elde edilen semerelerin iadesi; iyi niyetli kişiler eşyayı iade edene kadar elde ettiği semereleri iade etmek zorunda değildir. Ancak kötü niyetli kişiler hem elde ettikleri semereleri hem de elde etmeyi ihmal ettikleri semereleri iade etmek zorundadırlar Mahsup etme zorunluluğu; Yasa kötü niyetlilere mahsup etme imkanı tanımamış bu hususu iyi niyetlilere şart koşmuştur. Buna göre iyi niyetli kişiler eşyadan hem semere elde etmişler hem de iade ederken masraf ya da bedel talep etme imkanına sahip olmuşlarsa mahsup yapmak zorundadırlar. Karine Karine, doğruluğu herkesçe malum olan veya yaşamın doğal akışı gereği ispatı gerekmeyen durumlardır. Örneğin, dışatıya çıkıldığında yerlerin ıslak olduğu görülürse yağmurun yağdığı düşünülür. Bizzat yağmurun yağdığının görünmesine gerek yoktur. Yağmur yerlerin ıslak olmasından anlaşılmaktadır. A. Kanuni Karine Adi Karine; Aksi kanıtlandığında çürütülebilen karinelerdir. Kanunda düzenlenmiş bu karinelerin en bilinen örnekleri şunlardır;  Babalık karinesi  İyiniyet karinesi  Masumiyet karinesi  Ölüm karinesi  Gaiplik karinesi  Birlikte ölüm karinesi  Resmi sicil kayıtlarının doğruluğu karinesi Kesin karine; Aksi taraflarca kanıtlansa dahi çürütülemeyen karinelerdir. kanunda düzenlenen bu tür karinelerin ise en güzel örnekleri;  Analık karinesi  Kanunların herkesçe bilindiği karinesi  Resmi sicil kayıtlarının herkesçe bilindiği karinesi  Yerleşim yeri karinesi Kişiler Hukuku-Gerçek Kişiler ve Ehliyetleri Hukuk düzeninin, kendi lehine haklar ve aleyhine de borçlar yaratabilme yetkisi tanıdığı sujelere kişi denir. Kişiler kendi içlerinde gerçek ve tüzel kişiler olarak ayrılırlar. Kişiliğin kazanılması; Kişilik doğumla kazanılmaktadır. Ancak burada bahsedilen doğum, tam ve sağ doğumdur. Tam doğumdan kastedilen şey, doğumun tamamlanış olmasıdır. Kişiliğin Sona Ermesi; normal şartlarda kişilik ölümle sonlanır. Ölüm hukukun kendisine sonuç bağladığı bir hukuki olaydır. Bu olayla birlikte ölenin evli ise evliliği kendiliğinden sona erer. Çocukları varsa onların üzerindeki velayet hakkı da sonlanır. Ölüm Dışında Kişiliğin Sona Ermesi Ölüm Karinesi; Bir kimse ölümüne kesin gözle bakılmayı gerektiren durumlar içinde kaybolursa cesedi bulunamamış olsa bile gerçekten ölmüş sayılır. Ölüm karinesi mahallin en büyük mülki amirinin emri gerekir. fakat bu karar mutlak değildir. Hakkında ölüm karinesine hükmedilen kişinin evli olması halinde ise bu kararla birlikte evliliğin de kendiliğinden sona ermiş kabul edildiğine dikkat etmek gerekir. Birlikte Ölüm Karnesi; Kişinin ölüm zamanının netleştirilemediği durumda birlikte ölüm karinesine ihtiyaç vardır. Aralarında mirasçılık ilişkisi olan bir kaç kişinin birlikte ölmesi mirasın paylaşılması açısından sorun yaratmaktadır. Bu durumda birlikte ölümü gerçekleşen kişiler birbirlerine mirasçı olmazlar. Burada aynı anda ölmüş kişilerin aynı olay sebebiyle ölmelerine gerek yoktur. Gaiplik; Ölümüne muhtemel gözle bakılacak şekilde kaybolma ve cesedin bulunamamış olması hali ile kendisinden uzun süre haber alınamamış olması halleridir. Nitekim Medeni Kanunumuz “Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir.” diyerek karar makamının mahkeme olacağını ortaya koymuştur. Bu mahkeme, kişinin Türkiye’deki son yerleşim yeri; eğer Türkiye’de hiç yerleşmemişse nüfus sicilinde kayıtlı olduğu yer mahkemesi; böyle bir kayıt da yoksa anasının veya babasının kayıtlı bulunduğu yer mahkemesidir. Ana ve babasının da sicilde kayıtlı olmaması halinde ise Ankara, İstanbul veya İzmir’deki mahkemelerden biri yetkilendirilir. Görüldüğü gibi burada aslolan hakkında gaiplik kararı verilecek olan kişinin ikametgâhıdır. Yoksa mirasçının yerleşim yeri ya da mirasın bulunduğu yer değil. Dava Açmaya Yetkili Olanlar: Bir kimse hakkında herkes gaiplik davası açamaz. Bu davanın açılabilmesi için davacının bu ölümden bir hak kazanıyor pozisyonda olması gerekir. Bu nedenle dava açabilecek kişiler öncelikle kişinin yasal mirasçıları sayılmalıdır. Gaipten alacaklı kişilerde dava açabilirler. Dava açmaya yetkili olan bir diğer kişi ise hazinedir. Şartları;  Hakkında gaipliğine hükmedilecek kişinin en az 100 yaşında olması ya da  Malları en az 10 yıldan beri resmi tasfiyeye tabi tutulmuşsa kişi hakkında hazine de dava açabilir Ölümüne muhtemel gözle bakılacak şekilde kaybolma halinde dava, bu olaydan itibaren 1 yıl geçtikten sonra, uzun süre haber almama durumunda ise dava, kişiden en son haber alındığı tarihten 5 yıl geçtikten sonra açılabilir. Gaiplik Kararının Verilmesindeki Usul Bu kararın verilebilmesi için mahkemenin en az 2 ilan yapmış alınası gerekir. Böylelikle mahkeme kişi hakkında gerekli bilgiyi toplayarak gerçek durumun tespitini sağlayacaktır. Gaipliğine karar verilecek kişi, ilan süresi dolmadan ortaya çıkar veya kendisinden haber alınırsa ya da öldüğü tarih tespit edilirse gaiplik istemi düşer. İlk ilan verildikten sonra mahkeme en az 6 ay beklemek zorundadır. Bu süre gaipliğine karar verilecek kişi hakkında bilgisi bulunan kimseleri, belirli bir sürede bilgi vermeleri için usulüne göre çağırmış olmakla ilgilidir. Bu sürede de herhangi bir bilgi veya başvuru olmazsa artık mahkeme ikinci ilam da verir. Mahkemenin ilanla ilgili bir sayı sınırı bulunmamaktadır. Yani istenirse ikiden çok ilan da yapılabilir. Ancak kararın verilebilmesi için iki ilan şarttır. İlk iki ilan arasında ise en az 6 ay süre bulunması kararın bu 6 aylık ilan süresi geçmeden verilemeyeceği sonucunu ortaya çıkartmaktadır. Yani gaiplik kararının verilebilmesi için ilandan sonra en az bir 6 ay daha geçmiş almalıdır. Gaiplik Kararını Hukuki Sonuçları Bu kararla mirasçıların miras alabilmeleri kural olarak teminat göstermeleri şartına bağlanmıştır. Gösterilecek bu teminat sonsuza kadar gaibin çıkıp gelmesini beklemez. Belirli bir sürenin geçmesiyle birlikte mirasçı tarafından geri alınabilirler. İşte bu süre de gaiplik kararının verilmesini gerektiren sebebe göre farklılık arzetmektedir. Nitekim;  Muhtemel ölüm tehlikesi içinde kaybolma hallerinde teminatın bağlı kalacağı süre 5 yıl,  Uzun süre haber alınamama hallerinde ise 15 yıldır. Bu sürelerin başlangıcı ise ilk halde terekenin mirasçılara tesliminden itibaren başlarken, uzun süre haber almamama hallerinde son haber tarihinden itibaren başlayacaktır. Gaiplik kararı, kişinin evli olması halinde evliliğinin de kendiliğinden sona ermesine yol açmaz Yani sağ kalan eş, boşanma veya evliliğin iptali yoluna başvurmadığı sürece gaibin evliliği devam ediyor demektir. Gaip ya da Üstün Haklı Mirasçının Gelmesi Gaibin Çıkıp Gelmesi: Karar verildikten sonra gaip çıkıp gelirse gaiplik kararını çürüterek eski hukuki konumuna kavuşabilir. Eğer mirasçıların elinde miras olarak kalan mallar duruyor ise bunlar gaibe iade edilir. İyiniyet ve kötü niyetin iadedeki etkileri burada da geçerli olacaktır. Gaip geldiğinde miras olarak geçen mallar mirasçılarda bulunmuyorsa ve eğer teminat süreleri geçmemişse gaip, teminat olarak gösterilen değerleri alır. Şayet teminat süreleri de geçmiş ve teminatlar da geri alınmışsa bu durumda iyiniyetli mirasçıların iade etmeleri gereken bir şey yoktur. Çünkü onlar ellerinde kalanı vermekle sorumluluktan kurtulabilmektedirler. Ellerinde hiçbir şey kalmadığına göre iade etmeleri gereken bir şey de yoktur. Ancak mirasçılar kötü niyetli iseler onların sorumluluğu devam edecektir. Yani gaibin zararını karşılamakla yükümlü olacaklardır. Üstün Haklı Mirasçının Çıkıp Gelmesi: Kararın verilmesinden sonra çıkıp gelen mevcut mirasçılara göre önceliği olan bir mirasçı olabilir. Örneğin kararla birlikte mirasa hak kazanmış olanlar sadece gaibin kuzenleri iken sonradan gaibin evlilik dışı çocuğu olduğunu söyleyen biri çıkıp gelebilir. İşte bu nedenle üstün haklı mirasçının diğer mirasçılardan hak talep etmesi mümkün olacaktır ancak kanun koyucu bu durumda birtakım süre sınırlamaları koymuştur. Buna göre üstün haklı mirasçıların iyiniyetli mirasçılara karşı 1-10 yıl, kötünüyetli mirasçılara karşı ise 1-20 yıl içinde talepte bulunması gerekmektedir. Bir yıllık süre mirasçının üstün hakkı olduğunu öğrenmesiyle başlar. Gerçek Kişilerin Ehliyetleri A. Hak Ehliyeti; kişilerin haklara ve borçlara sahip olma ehliyetidir. Bu ehliyet genellik ve eşitlik ilkesine tabidir. Hak ehliyeti pasif bir ehliyet türüdür. B. Fiil Ehliyeti; Kişilerin kendi lehine ve aleyhlerine de borçlar yaratabilme ehliyetidir. Aktif karakterli bir ehliyettir. Kişinin doğmuş olması bu ehliyete sahip olmasına yetmemektedir. Fiil ehliyetinin kazanılması için üç şart vardır;  Ergin olmak  Sezgin olmak  Kısıtlı olmamak Ergin olmak; Hukukumuz ergin olmayı 18 yaşının tamamlanması olarak düzenlemiştir. Bunun istisnaları bulunmaktadır; Evlenme Rüştü; Evlenme kişiyi reşit kılmaktadır. 17 yaşını bitiren kadın ve erkekler evlenebilir fakat bu işlemi ehliyetleri gereği tek başlarına yapamazlar. Kanuni temsilcilerinde onay vermesi gerekir. bazı olağan üstü durumlarda ise evlenme yaşı 16’ya inebilmektedir. Bunun için mahkemenin olağanüstü bir durumun varlığının belirlenmesi gerekir. Yargısal (Kazai) Rüşt: Bazı hallerde kişinin mahkeme kararıyla da reşit olması mümkündür. Ancak bunun için kanunun aradığı bir takım koşulların sağlanmış olması gerekmektedir. Bu koşullar;  Küçüğün en az 15 yaşını tamamlamış olması gerekmektedir.  Küçüğün menfaatinin bulunması  Küçüğün reşit olmayı talep etmiş olması  Küçüğün velisi varsa velisinin rızasının olması  Küçüğün vasisi varsa vesayet makamı olarak kabul edilen Sulh Hukuk Mahkemesi ile denetim makamı olarak kabul edilen Asliye Hukuk Mahkemelerinin de izni gerekir. Sezgin Olmak Kişinin beyinsel açıdan belli bir olgunluğa erişmesi anlamına gelmektedir. Ayrım yeteneğini ortadan kaldıran nedenler;  Akıl hastalığı  Akıl zayıflığı  Sarhoşluk  Yaş küçüklüğü Kısıtlı Olmamak Fiil ehliyetinin olumsuz şartıdır. Kişinin mahkeme kararıyla bazı işlemlerin kendi kararıyla yapamamaları anlamına gelir. Genel kısıtlama nedenleri;  Akıl hastalığı  Akıl zayıflığı  Alkol veya uyuştucu madde bağımlılığı  Kötü idare  Kötü hal  savurganlık  Bir yıl veya daha uzun süreyle hürriyeti bağlayıcı cezayla cezalandırılmış olmak kısıtlanma sebepleridir. Özel Kısıtlanma Nedenleri ise;  Yaşlılık  Engellilik  Ağır hastalık  Deneyimsizlik Fiil Ehliyetine Göre Kişilerin Sınırlandırılması 1. Tam Ehliyetliler; Fiil ehliyetinin 3 şartına da sahiptirler. her tür sözleşmeyi tek başlarına yapabilirler. 2. Sınırlı Ehliyetliler; Bu gruba giren kişiler de fiil ehliyetinin üç şartına sahiptirler. Ancak ehliyetleri yasa tarafından sınırlanmıştır. a. Evli Kişiler; Evli kişiler aşağıda belirtilen istisnai nitelikteki bazı işlemleri tek başlarına yapamazlar. Bunlar;  Aile konutu üzerinde tasarrufta bulunma  Kefil olma  Evlat edinme  Birbirleriyle paylı malik olmaları halinde pay devrinde bulunma b. Kendilerine Yasal danışmanlar Atananlar; bu kişilerin tek başlarına yapamayacakları kabul edilen işlemler şunlardır;  Dava açma  Sulh olma  Kefil olma  Bağışlama  Ödünç alıp verme  Ana parayı alma  Kambiyo taahhüdünde bulunma  Kıymetli evrak alım satımı ve rehnedilmesi  Olağan yönetim sınırları dışında kalan yapı işleri  Taşınmaz alım satımı  Taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulması Sınırlı Ehliyetsizler Bu grup ayırt etme gücü bulunmayan küçük ve kısıtlılardan oluşmaktadır. Yapamayacakları işler;  Önemli bağışlamalar içeren işlemler  Kefil olmalarına yol açacak işlemler  Rekabet yasağı anlaşmaları  Vakıf kurma işlemleri Sınırlı ehliyetsizler şayet 15 yaşını tamamlamışlarsa ölüme bağlı tasarrufla vakıf kurabilirler. Tek başlarına yapabilecekleri işlemler; Kendilerini borç altına sokmayan işlemleri yapabileceklerdir. Bu işlemler;  Karşılıksız olma şartıyla bağış alma  Alacaklı sıfatıyla kefalet sözleşmesi yapma  Temsilci olma  Bir meslek veya sanatın yapılması için izin verilmişse o meslek veya sanatla ilgili işleri yapma  Başka bir şehirde okumaları için izin verilmişse o şehirde yaşamaları için gerekli olan işlemleri yapma  Kendi kazançları üzerinde diledikleri gibi tasarrufta bulunma  İdaresi kendilerine bırakılan mallar üzerinde diledikleri gibi tasarrufta bulunma  Kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanma Evlenme, adın değiştirilmesi, tanıma, evlatlık alınmayı kabul etme, miras sözleşmesi yapma gibi kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların kullanılmasında yasal temsilcinin izni gerekmektedir. Tam Ehliyetsizler Fiil ehliyetinin şartları arasındaki ayırt etme yeteneğine sahip olmayanların oluşturduğu gruptur. Yaptıkları hiç bir işlem sonuç doğurmaz. Tam ehliyetsizlerin yaptıkları işlemler kanuni temsilcileri tarafından onaylansa bile geçerliliği yoktur. Tam ehliyetsizler kural olarak yaptıkları hukuki işlem ve fiillerden sorumlu değillerdir. İstisnaları;  Kusursuz sorumluluk hallerinden  Hakkaniyet gerektiren hallerden  Sebepsiz zenginleşme hallerinde iadeden sorumludurlar. Hısımlık Hısımlık kişilerin birbirleriyle olan hukuki bağıdır ve bu bağ ya kan bağıyla ya sözleşme ya da mahkeme kararıyla kurulabilir. A. Kan Hısımlığı Altsoy-Üstsoy Hısımlığı; Biri diğerinden gelen kişiler arasında söz konusu olan hısımlıktır.Kişinin kendi çocukları ve çocuklarının çocukları o kişinin alt soyudur. Anne- babayla olan hısımlıkta üst soy hısımlığıdır. Yansoy hısımlığı; Kardeşler, hala, amca, teyze, dayı ve bunların çocukları arasında oluşan hısımlıktır. Hısımlığın derecesi hesaplanırken doğum sayısı göz önüne alınmalıdır. B.Akdi Sözleşme Evlenme sözleşmeyle kurulan bir hısımlıktır. Burada hısımlık evlenen eşlerden birisiyle diğerinin akrabaları arasında kurulmuş olur. Bu hısımlıkta da derecelendirme söz konusudur. Bir kişi bizim için kaçıncı dereceden kan hısmımızsa eşimiz için de aynı dereceden kayın hısımdır. Evlilik bitmesi durumunda diğer eşin alt soy ve üst soyuyla hısımlık devam etmektedir. C. Mahkeme kararıyla Doğan Hısımlık Bir küçüğün evlat edinilmesi, evlat edinen tarafından bir yıl süreyle bakılmış ve eğitilmiş olması koşuluna bağlıdır.Evlat edinmenin her halde küçüğün yararına bulunması ve evlat edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesi gerekir. Tek Başına veya Birlikte Edinme Evli olmayan kişi 30 yaşını doldurmuşsa evlat edinebilir. Evli kişiler ise birlikte evlat edinebilirler. Eşlerin en az beş yıldan biri evli olmaları veya 30 yaşını tamamlamaları gerekmektedir. Eşlerden biri, en az iki yıldan beri evli olmaları veya kendisinin otuz yaşını doldurmuş bulunması koşuluyla diğerinin çocuğunu evlat edinebilir. Küçüğün Rızası ve Yaşı Evlat edinilenin, evlat edinenden en az 18 yaş küçük olması gerekir. Evlat edinen ana ve babasının rızasını gerektirir. Eğer evlatlık küçük değilse ana baba rızası aranmayacaktır. Vesayet altındaki küçüklerin ise ayırt etme gücüne sahip olup olmadığına bakılmaksızın vesayet dairelerinin izniyle evlat edinilmesi mümkündür. Evlat edinmenin Hükümleri Evlatlık, evlat edinenin mirasçısı olur. Ancak evlat edinen evlatlık alınana mirasçı olmaz. Buna tek yönlü mirasçılık adı verilmektedir. Evlatlık evlat edinilince biyolojik anne babasından yani kendi kan hısımlarından mirasçı olmaya da devam eder. Evlatlık küçük ise evlat edinenin soyadını alır. Ergin olan evlatlık, evlat edinilme sırasında dilerse evlat edinenin soyadını alır. Tüzel Kişiler İnsanlar dışında hukuken kişilik bahşedilen varlıklara tüzel kişi denir. Tüzel Kişilerin Ehliyeti a. Hak Ehliyeti; Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaratılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler. Tüzel kişiliği kazanma biçimleri; Serbest Kuruluş Sistemi: Bu sisteme göre tüzel kişiler kurulmak için herhangi bir makamdan izin almaksızın ve ayrıca yine herhangi bir sicile de tescil edilmeksizin kurulurlar. Bu sistemin uygulandığı tüzel kişilerin başında dernekler, siyasi partiler ve sendikalar gelmektedir. İzin sistemi; Kurulmak için yetkili kılınmış bir makamdan izin alınmasının şart kılındığı sistemdir. Tescil Sistemi; Tüzel kişiliğin kazanılmasının kanunda belirtilen sicile tescille kazanıldığı sistemdir. Bu sisteme örnek olarak ise vakıflar ve şirketler verilebilir. İzin + Tescil Sistemi; Bazı anonim şirketlerin örnek olarak gösterilebilir. Kayıtlı sermaye sistemin benimsemiş halka kapalı Anonim şirketlerin kurulmasında bakanlıktan izin alınması hala zorunludur. b. Fiil Ehliyeti; Tüzel kişiler kanunen zorunlu görünen organlarını oluşturduklarında fiil ehliyetini kazanmış sayılmaktadır. Tüzel Kişiliğin Sona Ermesi Tüzel kişiler yetkili organların alacakları bir kararla sona erebilir. Tüzel kişiliğin yasada belirtilen sebeplerden herhangi birinin varlığı halinde mahkeme kararıyla sona erdirilmesidir. Bİr tür cezalandırma olarak kabul edilen bu karar şu yasal gerekçelere dayandırılmaktadır;  Amacın hukuka veya ahlaka aykırı hale gelmesi  Kanunun emredici hükümlerine aykırılık  Suç odağı haline gelme  Alacaklıların kapatılma için mahkemeye başvurmuş olmaları Kendiliğinden sona erme; Kanunda belirtilen durumlardan birinin gerçekleşmiş olması tüzel kişiliğin kendiliğinden sona ermesi sonucunu doğurmaktadır. Bu sebeplerin başlıcaları;  Amacın gerçekleşmesi  Amacın imkansızlaşması  Sürenin sona ermesi  Acz hali  İlk genel kurul toplantısının Üst üste yapılamamış olması  Sermayenin 2/3’ünün kaybına rağmen kalanla devam etmek veya eksilen kısmı tamamlamak konussunda herhangi bir kararın alınmamış olmasıdır. Tüzel kişiliğin mal varlığı, kanunda veya kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça ya da yetkili organı başka türlü karar vermedikçe en yakın amacı güden kamu kurum veya kuruluşana geçer Dernekler Dernekler en az yedi gerçek veya tüzel kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır. Derneklerin Kuruluşu; Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar. teslim edilen belgeler en büyük mülki amir tarafından 60 gün içinde dosya üzerinden incelenir. Eksiklik olması durumunda, eksiklerin tamamlanması kuruculardan istenir. 30 gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması için durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Dernek tüzüğü, derneğe yapılan yazılı bildirimden başlayarak 15 içinde yerel bir gazete ile ilan edilir. Dernekler bildirim ardından 6 ay içinde ilk genel kurul toplantılarını yapmak ve zorunlu organlarını oluşturmakla yükümlüdürler. Dernek kurucuları tüzel kişi olmalarının yanı sıra tüzel kişi olmaları da mümkündür. Gerçek kişi olan yöneticilerin fiil ehliyetine sahip olmaları gerekir. yani 18 yaşını bitirmiş olmaları değil fiil ehliyetine sahip olmaları gerekir. 18 yaşından büyük olanlar ise çocuk derneklerinde kurucu veya üye olmaları yasaktır. Vakıflar derneklerden farklı olarak birden çok amaç için kurulabilir. Bir derneğin kamu yararına dernek statüsüne kavuşabilmesi kendiliğinden gerçekleşecek bir husus değildir. Bunun için ilgili bakanlıklar ile maliye bakanlığının görüşü alınır. Derneklere üyelik zorunludur. Vakıflardan ayıran temel özelliklerden birisidir. tüzel kişilerin derneklere üye olması mümkündür. Dernek Organları Genel kurul, derneğin en yetkili karar organıdır. genel kurul toplantıları genellikle, tüzükte belirtilen zamanda yönetim kurulunun çağrısı üzerine yapılır. Olağan genel kurul toplantıları 3 yılda bir yapılması zorunludur. Genel kurul, yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı başvurusu üzerine, yönetim kurulunca olağanüstü toplantıya da çağrılabilir. Yönetim kurulu, genel kurulu toplantıya çağırmazsa üyelerden birinin başvurusu üzerine, sulh hakimi, üç üyeyi genel kurulu toplantıya çağırmakla görevlendirilir. Toplantı ve Karar Yeter Sayısı Genel kurul, katılma hakkı bulunan üyelerin salt çoğunluğunun, tüzük değişikliği ve derneğin feshi hallerinde 3/2’si katılımıyla toplanır. Çoğunluğun sağlanmaması sebebiyle toplantının ertelenmesi durumunda ikinci toplantıda çoğunluk aranmaz. Ancak bu toplantıya katılan üye sayısı, yönetim ve denetim kurulları üye tam sayısının iki katından az olmaz. Genel Kurulun Görev ve Yetkileri Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir. Dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür. Derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir. Kararların İptali Toplantıda hazır bulunan ve kanuna veya tüzüğe aykırı olarak alınan genel kurul kararlarına katılmayan her üye, karar tarihinden başlayarak bir ay içinde; toplantıda hazır bulunmayan her üye kararı öğrenmesinden başlayarak bir ay içinde ve her halde karar tarihinden başlayarak üç ay içinde mahkemeye başvurmak suretiyle kararın iptalini isteyebilir. Yönetim Kurulu Yönetim kurul, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur. Yönetim kurulu üye sayısı, boşalmalar sebebiyle üye tam sayısının yarısının altına düşerse genel kurul üyeleri veya denetim kurulu tarafından bir ay içinde toplantıya çağırır. Görevleri, derneğin yürütme ve temsil organıdır, bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir. Denetim Kurulu Üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur. Denetim kurulu denetleme görevini dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar. Vakıflar vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülenmeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır. Vakıflara üyelik mümkündür, fakat zorunlu değildir. vakıf kurma resmi senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır. Vakfın bir yönetim organının bulunması zorunludur. Vakfeden, vakıf senedinde gerekli gördüğü başka organları da gösterebilir. Mahkeme denetim makamının başvurusu üzerine yöneticileri görevden alabilir veya yerlerine yenilerini de seçebilir. Vakfın denetimi vakıflar genel müdürlüğü tarafından yapılır. Amacın gerçekleşmesi olanaksız hale geldiği ve değiştirilmesine de olanak bulunmadığı takdirde, vakıf kendiliğinden sona erer ve mahkeme kararıyla sicilden silinir. Aile Hukuku En dar anlamıyla ana-baba ve çocuklardan oluşan aile, toplumun temel taşı olarak kabul edilmiştir. Nitekim, 1982 anayasasında da Türk toplumunun temeli olduğuna ve eşler arasında eşitliğe dayandığına yer verilmiştir. Aile hukuku ilkeleri;  sınırlı sayıda ilişki tiplerinden oluşur.  Emredici kurallardan oluşur  Çocuk ve zayıfların korunması esas alınmıştır.  İşlemler şekle tabi kılınmıştır.  Devletin müdahale ilkesine yer verilmiştir.  Eşler arasında eşitlik ilkesi benimsenmiştir. A. Nişanlanma Nişanlanma, evlenme vaadiyle oluşmaktadır. Nişanlanma kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Ancak sınırlı ehliyetsizler bu işlemi tek başına yapamazlar. Nişanlanma iradesinin 3. bir kişi aracılığıyla açıklanması mümkünken evlenme iradesinin açıklanmasında bu asla geçerli hukuki sonuçlar doğurmaz. Nişanlanma ehliyeti; Tam ehliyetliler ile sınırlı ehliyetliler kendi başlarına evlenmelerinde yasal bir engel bulunmamaktadır. Ancak sınırlı ehliyetsizler yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça bir nişanlanma sözlemesi yapamazlar. Nişanlanma yasakları; nişanlanma evlenme amacıyla yapılmaktadır. bu nedenle evleviyet gereği evlenmenin önündeki yasal engeller nişanlanma için de geçerli olacaktır. Buna göre nişanlanmanın önünde yasal engeller nişanlanma için de geçerli olacaktır. Üç temel engel vardır;  mevcut evlilik  Yakın hısımlık  Evlenmeye engel derecede akıl hastalığının bulunmasıdır. Nişanlılığın Sona Ermesi ve Hükümleri Nişanlılık sona erince tarafların birbirlerinden talep edebilecekleri hakları ortaya çıkar. Bunları iki alt başlıkta toplarsak bunlar; hediyelerin iadesi ve zararların tazminidir. Evlenme Evlenme bir sözleşmedir. farklı cinsiyete mensup iki kişinin sürekli olarak hayatlarını birleştirmek arzusuyla kurudukları bir ortaklıktır. Evlenme ehliyeti; Tam ve sınırlı ehliyetli kişiler tek başlarına evlenebilirler. sınırlı ehliyetsiz kişilerden yaşı küçük mümeyyizlerin evlenebilmeleri için en az 17 yaşını tamamlamış olmaları ve ayrıca kanuni temsilcilerinin de izinlerinin olması gerekir. Tam ehliyetsizlerin ise evlenmeleri yasal temsilcilerin izniyle dahi mümkün olmaz. Buna rağmen evlenme işlemi gerçekleşmişse iptal edilinceye kadar geçerli sonuçlar doğurur. Evlenme Şekli; Evlenme sözleşmesinin evlenmeden önceki şartları şöyle sıralanmaktadır;  Taraflar öncelikle evlendirme memuruna başvurmalıdır. Bu başvuru belgelerinin sunulması açısından birlikte yapılmalıdır.  Tarafların evlenmelerinin önünde bir engel olup olmadığı incelenmelidir.  taraflar ayrıca sağlık raporu da alarak sunmalıdır. Evlenme sırasında aranan şartlar ise tarafların hazır bulunması, en az iki şahidin varlığı ve evlenmek konusundaki iradelerin evlendirme memuruna sözle açıklanmasından ibarettir. Evlenme engelleri;  Yakın hısımlık  Mevcut evlilik  Evlenmeye engel derecede akıl hastalığı Nispi Evlenme Engelleri;  İddet müddeti  Bulaşıcı hastalıklar Yoklukla Geçersiz olan evlenmeler;  Aynı cinsteki kişilerin evlenmiş olması  Evlenmenin resmi memur huzurunda yapılmamış olması  Taraflardan birinin irade açıklamasına karşın diğerinin irade açıklamasında bulunmaması Mutlak Butlanla Geçersiz Evlenmeler  Eşlerden birinin evlenme sırasında evli bulunması  Eşlerden birinin evlenme sırasında süreli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması  Eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hatalığı bulunması  Eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması Nisbi Butlanla geçersiz Evlenmeler  Ayırt etme gücünden geçici yoksunluk  Yanılma  Aldatma  Korkutma İptal davası açma hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak altı ay ve her halde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekle düşer. Butlan Kararının Hukuki Sonuçları Mahkemece butlanına karar verilen bir evlilikten doğan çocuklar, ana ve baba iyiniyetli olmasalar bile evlilik içinde doğmuş sayılır. Çocuklar ile anne ve baba arasındaki ilişkilere boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır. Evlenmenin butlanına karar verilirse evlenirken iyi niyetli bulunan eş, bu evlenme ile kazanmış olduğu kişisel durumunu korur. Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka, ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır. Evlenmenin butlanını dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Ancak mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilir. Evlenmenin butlanı davasında, yetki ve yargılama usulü bakımından boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır. Eşlerin Hakları; ortak konutu seçme,birlikte yaşama, birliği yönetme. Eşlerin yükümlülükleri; sadakat, dayanışma ve yardım, birlikte yaşama, giderlere katılma, birliğin mutluluğunu sağlama, çocukların bakımı ve yetiştirilmesi Boşanma Evliliğin, butlan sebepleri dışında mahkeme kararıyla sona ermesine boşanma denir. Ancak bunun için boşanma sebeplerinin olması gerekir; Boşanmanın genel sebepleri; Evlilik birliğinin temelden sarsılması, müşterek hayatın kurulamaması, tarafların boşanmak konusunda anlaşmış olmasıdır. Boşanmanın özel sebepleri; Zina, hayata kast, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terktir. Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hakim, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilan yoluyla yapılır. Ancak boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz. Boşanma sebebi ispatlanmış olursa hakim boşanmaya veya ayrılığa karar verir. dava boşanmaya ilişkinse ancak ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı varsa hakim buna rağmen ayrılığa karar verebilir. Boşanmanın Hukuki Sonuçları Maddi ve manevi tazminat; mevcut veya beklene menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Kusuru olmayan tarafın manevi tazminat isteme hakkı da vardır. Yoksulluk nafakası; boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusura daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Kusur aranmaz Mal rejiminin tasfiyesi; Boşanma halinde mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır. Ayrılık halinde ise ayrılığa karar verilirse mahkeme, ayrılığın süresine ve eşlerin durumlarına göre aralarında sözleşmeyle kabul edilmiş olan mal rejiminin kaldırılmasına karar verebilir. Edinilmiş mallara katılma rejimi; Bu rejim edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarından oluşur. yani bu rejimde mallar edinilmiş mal ve kişisel mal olarak iki ayrı gurupta toplanmaktadır. Buna göre;  Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya  Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği mal varlığı değerleri  manevi tazminat alacakları  Kişisel mallar yerine geçen değerlerdir. Edinilmiş mallar; Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği mal varlığı değerleridir. Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır;  Çalışma karşılığı olan edinimler  Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler  Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar  Kişisel malların gelirleri  Edinilmiş malların yerine geçen değerler Mal rejiminin Tasfiyesi; Mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer. Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hallerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer. Soybağı Birbirlerine kan bağıyla bağlı olanlar arasındaki ilişki de denilebilecek olan soy bağı, aslında çocuk ile anne veya aba arasında kurulan hukuki bağdır. çocuk ile anne arasında soybağı doğumla kurulu. Baba ile kurulması; tanıma, anne ile evlenme, hakim kararıyla gerçekleştirilmektedir. Babalık karinesi; Evlilik devam ederken veya evliliğin son ermesinden başlayarak 300 gün içinde doğan çocuğun babası kocadır. Bu süre geçtikten sonra doğan çocuğun kocaya bağlanması, ananın evlilik sırasında gebe kaldığının ispatıyla mümkündür. Hak düşürücü süreler; koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığın sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl içinde açmak zorundadır. Tanıma Tanıma, babanın tek taraflı irade beyanı ile evlilik dışında doğan çocukla arasında soybağını kurduğu hukuki bir işlemdir. Baba tanımayı nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvuru şeklinde yapabileceği gibi resmi senette veya vasiyetnamesinde yapacağı bir beyanla da yapabilir. Başka bir erkekle soybağı bulunan çocuk, bu bağ geçersiz kılınmadıkça tanınamaz. Velayet Anne ve babaya çocukları üzerindeki yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri için hukuken tanınmış yetkilerinin genel adına velayet denir. Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça bu hak ana-babadan alınamaz. Vesayet Velayet altında bulunmayan kimselerin, gerçek kişisel ve gerekse ekonomik hak ve menfaatlerinin korunması gerekir. Bu amaçla, onlar adına işlem yapabilme yetkisiyle donatılmış kişilere ihtiyaç duyulmuştur. işte bu kişiler arasında kurulan hukuki müessese vesayet müessesesidir. Vesayet organları; vesayet daireleri ile vasi kayyımlardır. Vesayet gerektiren haller;  Küçüklük  Kısıtlanma  Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı  Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim  Özgürlüğü bağlayıcı ceza  İstek üzerine kısıtlama Miras Hukuku Bir gerçek kişini ölmesi halinde, onun mal varlığının başkalarına geçmesi ile ilgili hukuk dalı miras hukukudur. A. Mirasçılar;  Eşi  Altsoyu  Evlatlığı  Anne-babası ile onların altsoyları  Büyükanne-büyükbabası ile onların altsoyları  Devlet Atanmış mirasçılar; Bu kişiler murise yasa gereği otomatik şekilde mirasçı olmamakta, murisin kendi iradesi ile kendisine mirasçı kılınmaktadırlar. B. Kanuni Mirasçılakta Zümre Yapılanması 1. Zümre mirasçılar; miras bırakanların birinci derece mirasçılar, onun altsoyudur. Murisin çocukları ve torunlarıdır. 2. Zümre Mirasçılar; Miras bırakanın anne-babası ve onların altsoyu ikinci mirasçılar olarak kabul edilir. 3. Zümre mirasçılar; Miras bırakanın büyükanneleri ve büyükbabaları ile onların altsoyundan oluşan zümredir. Eşin mirasçılığı da yasal mirasçılıktır. Ancak hiçbir zümreye dahil edilmemiştir. Bunun nedeni eşin zümreler üstü bir mirasçılık hakkına sahip olmasıdır. Yani eş her zümre ile beraber mirasçı olabilmektir. C. Mirasın Paylaşılmasındaki Geçerli İlkeler  Önceki zümrede herhangi bir mirasçı varsa sonraki zümrelerde bulunan mirasçılar miras alamazlar.  Altsoy mirasçılığında çocuğun evlilik içinde veya evlilik dışında doğmasının önemi yoktur.  Her zümre miras zümre başlarına kalır. Başka bir ifadeyle zümre başı veya kök, kendi altsoyunun mirasçılığına engel olur.  Zümre başlarında birinin muristen önce ölmüş bulunması halinde, ona düşen pay onun altsoyuna kalır.  Bir zümrede yer alan mirasçı, murise birden çok hattan mirasçılık bağıyla bağlanmakta ise her hattan kendisine düşen miras payını da alabilecektir. D. Eşin Mirasçılığı ve Kanuni Miras Payları Eş, murisin geride hangi zümreden mirasçı kalmış olursa olsun mirasçılık sıfatına sahip kabul edilir. Eşin alacağı miras payı hangi zümreyle birlikte mirasçı olduğuna göre değişmektedir. Buna göre;  Miras bırakanın altsoyu ile yani birinci zümreyle birlikte mirasçı olursa mirasın dört biri eşe, kalanı(3/4) çocukları arasında eşit paylaştırılır.  Miras bırakanın ana ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa mirasın yarısı eşe, kalanınıbaba zümresine paylaştırılır.  Miras bırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte yani üçüncü zümreyle mirasçı olursa mirasın dörtte üçü eşe, kalanı büyükanne-büyükbaba zümresine kalır. E. Saklı Paylı Mirasçılar ve Miras Payları Muris hayattayken kendi mal varlığını dilediği gibi harcayabilir ancak yapacağı bu tasarruflar mirasçılardan bazılarını mağdur duruma düşürmemelidir. İşte bu mantıktan bazılarını mağdur duruma düşürmemelidir. Bu çerçevede saklı paylı mirasçılar murisin;  Eşi  Altsoyu  Anne ve babasıdır. Eş için, 1. Zümreyle mirasçı olduğunda kendisine düşen miras payının (1/4) tamamı onun saklı payı olarak kabul edilir. 2. Zümreyle mirasçı olduğunda kendisine düşen miras payının (1/2) tamamı onun saklı payı olarak kabul edilmiştir. 3. Zümreyle mirasçı olduğunda ise kendisine düşen miras payının (3/4) dörtte üçü onun saklı payı olarak kabul edilmiştir. Eşin tek başına mirasçı olması durumunda da saklı pay miras payının 3/4’ü olarak düzenlenmiştir. Çocuklar için; Murisin altsoyunun saklı payı, kendilerine düşen normal miras payı ne ise onun yarısıdır. Anne-baba İçin; murisin anne ve babasının saklı payı ise kendilerine düşen yasal miras paylarının dörtte biridir. Ölüme Bağlı Tasarruflar Vasiyet; Üç farklı şekilde yapılır. Bunlar; resmi şekilde, miras bırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak yapılmasıdır. Miras Sözleşmesi; İki taraflı bir ölüme tasarruftur. Bu nedenle geçerli olması için resmi vasiyetname şeklinde düzenlemesi gerekir. Sözleşmenin tarafları, arzularını resmi memura aynı zamanda bildirirler ve düzenlenen sözleşmeyi memurun ve iki tanığın önünde imzalarlar. Maddi Açıdan Ölüme Bağlı Tasarruflar Mirasçı atama; Miras bırakan, mirasın tamamı veya belli bir oranı için bir veya birden çok kişiyi mirasçı atayabilir. Bir kişinin, mirasın tamamını veya belli bir oranını almasını içeren her tasarruf, mirasçı atanması sayılır. Artmirasçı atama; Mirasım önce A’ya kalsın, şu kadar zaman sonra ise B’ye kalsın şeklinde örneklenebilir. Yedek mirasçı atama; Miras bırakan, atadığı mirasçının kendisinden önce ölmesi veya mirası reddetmesi halinde onun yerine geçmek üzere bir veya birden çok kişiyi yedek mirasçı olarak atamasıdır. Vakıf kurma; Miras bırakan, terekesinin tasarruf edilebilir kısmının tamamını veya bir bölümünü özgülemek suretiyle kurabilir. Mirastan feragat sözleşmesi; Mirastan feragat sözleşmesinin vasiyet yoluyla yapılması mümkün değildir. Ancak miras sözleşmesiyle yapılmalıdır. Feragat sözleşmesi bir karşılık alınarak yapılmışsa onun çocukları da bu durumdan etkilenir. karşılık alınmamışsa sanki o kişi muristen önce ölmüş gibi davranılır. Mirasçılıktan çıkarma; Aşağıdaki durumlarda miras bırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir.  Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse  Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse Mirasçılıktan çıkarılan kimse, mirastan pay alamayacağı gibi; tenkis davası da açamaz. Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin alt soyu, o kimse miras bırakandan önce ölmüş gibi saklı payını isteyebilir. Ölüme Bağlı Tasarrufların İptali ve Tenkisi 1. İptal davası Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir.  Tasarruf miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa  Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlanma sonucunda yapılmışsa  Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlaka aykırı ise  Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyumadan yapılmışsa Dava Hakkı; İptal davası, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir. Hak düşürücü süreler; İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer. 2. Tenkis davası; saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar, miras bırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarrufların tenkisi dava edebilir. Tenkise tabi kazandırmalar;  Miras bırakanın, mirasçılık sıfatını kaybeden yasal mirasçıya miras payına mahsuben yapmış olduğu sağlararası kazandırmalar, geri verilmemek kaydıyla altsoyuna mal varlığı devri veya borçtan kurtarma yoluyla yaptığı kazandırmalar ya da alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş sermayesi  Miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmalar  Miras bırakanın serbestçe dönme hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar ve ölümünden önceki bir yıl içinde adet üzere verilen hediyeler dışında yapmış olduğu bağışlamalar  Miras bırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar  Hayat sigortaları Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer. Mirastan yoksunluk; Aşağıdaki kimseler, miasçı olamayacakları gibi; ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir hak edinmeleri de söz konusu olamaz;  Miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler  Miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak sürekli şekilde ölüme bağlı tasarruf yapamayacak duruma getirenler  Miras bırakanın ölüme bağlı bir tasarruf yapmasını veya böyle bir tasarruftan dönmesini aldatma, zorlama veya korkutma yoluyla sağlayanlar ve engelleyenler  Miras bırakanın artık yeniden yapamayacağı bir durumda ve zamanda ölüme bağlı bir tasarrufu kasten ve hukuka aykırı olarak ortadan kaldıranlar veya bozanlardır. Mirastan yoksunluk, yalnız yoksun olanı etkiler. Mirastan yoksun olanın altsoyu, miras bırakandan önce ölen kimsenin altsoyu gibi mirasçı olur. Mirasın Reddi Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilir. Ölüm tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise miras reddedilmiş sayılır. Miras üç içinde reddolunabilir. Mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh mahkemesine sözlü veya beyanla yapılır. Reddin kayıtsız ve şartsız yapılması gerekir. Mirasta Denkleştirme Yasal mirasçılar, miras bırakandan miras paylarına mahsuben elde ettikleri sağlararası karşılıksız kazandırmaları, denkleştirmeyi sağlamak için terekeye geri vermekle birbirlerine karşı yükümlüdürler. Geri vermekle yükümlü olan mirasçı, dilerse aldığını aynen geri verir; dilerse payından fazla olsa bile değerini miras payına mahsup ettirir. yapılan kazandırma miras payını aştığı takdirde mirasçı, miras bırakanın bunu kendisine bırakmak istediğini ispat ederse bu fazlalık denkleştirmeye tabi olmaz. Eğitim ve öğrenimini tamamlamamış olan veya sakatlıkları bulunan çocuklara, paylaşmada hakkaniyete uygun bir ödeme yapılır. Olağan hediyeler ile evlenme sırasında yapılan geleneğe uygun giderler denkleştirmeye tabi değildir. Altsoy hısımlarının evlenmelerinde, alışılmış ölçüler içinde yapılan çeyiz giderleri hakkında denkleştirmeye tabi tutmama arzusunun bulunduğu asıldır. Zilyetlik Bir kimsenin bir eşya üzerinde bilerek ve isteyerek fiili hakimiyet kurması halinde ortaya çıkan hukuki durumdur. Konunun daha iyi anlaşılması için giriş konuya giriş niteliğinde olan eşyadan bahsetmek gerekirse; Eşyanın Özellikleri Günlük yaşantımızda ihtiyaçlarımızın karşılanmasında yararlandığımız bir çok eşya bulunmaktadır. Bu eşyalar üzerinde ise sahip olduğumuz hukuki haklarımız bulunmaktadır. Eşya; Üzerinde fiili hakimiyet kurulabilen, sınırlandırılabilen, kişi olmayan maddi varlıklardır. Eşyanın kişi olmama istisnası bağış sözleşmeleridir. insan vücudu gerek öldükten sonra kadavra olarak gerekse organ naklinde kullanılması için bağışlanabilir. İnsan vücuduna takılmış ortez ya da protezler kolayca takılıp çıkarıldıkları taktirde eşya saymıştır. Hayvanlar fiili hakimiyet altına alındıklarında eşya sayılırlar. Eşyanın Türleri  Tükenen- tükenmeyen eşya  Taşınır-Taşınmaz eşya  Misli-Gayri misli eşya (sayı ağırlık ve ölçülerle tanımlanamayan eşyalar gayrimislidir.)  Bölünebilen-bölünemeyen eşyalar  Basit eşya- bileşik eşya- eşya birliği  Kamu-özel Eşyalar Tamamlayıcı Parça: Asıl eşya ile birleştirilmiş olan ve asıl eşyadan kırılıp sökülmeksizin ayrılmayan, ayrıldığında ise işlev kaybına neden olacak nitelikteki parçalardır. Eklenti; Asıl eşyayla birleştirilmiş olmasına rağmen ondan kolayca ayrılabilen ve ayrıldığında ise işlevsel bir kayıp yaratmayan parçalardır. Bir kimsenin bir eşya üzerinde bilerek ve isteyerek fiili hakimiyet kurması halinde ortaya çıkan hukuki durumdur. Mülkiyetten tamamen farklı bir haktır. Zilyetlik Türleri Yalın-Dereceli Zilyetlik; Bir eşya üzerinde farklı zilyetlik niteliklerinin bulunmayıp tek bir nitelikte fiili hakimiyet kurulmuş olması durumunda yalın zilyetlikten söz edilir. Yani bir evin zilyetliğine sahip olan kişinin aynı zamanda o konutun sahibi olması.Dereceli zilyetlik kendi içinde asli ve fer’i zilyetlik olarak ikiye ayrılır. Kişi malik sıfatıyla hareket ediyorsa asli zilyet, malik dışında bir sıfatla (kiracı) hareket ediyorsa feri zilyettir. Dolaylı- Dolaysız zilyet; Fiil hakimiyetini başkası aracılığı olmaksızın kurulması hallerinde dolaysız zilyetlikten söz edilir. Fiil hakimiyeti başkası aracılığıyla kullanıyorsa dolaylı zilyetlik bulunmaktadır. Zilyet Yardımcıları; Bir kimsenin eşya üzerinde bir görev nedeniyle fiili hakimiyet kurması durumunda ortaya çıkan hukuki durumdur. Zilyetliğin Kazanılması a. Aslen kazanma; Bir kişinin, eşya üzerindeki fiili hakimiyeti, başkasının aracılığı olmaksızın kurmasıdır. Örneğin denizden balık tutmak. b. Devren kazanma: Bir kişinin eşya üzerindeki fiili hakimiyeti bilerek ve isteyerek başkasına aktarması halinde ortaya çıkmaktadır . Örneğin, satış. c. Tesisen kazanma; Fiili hakimiyetin bilerek ve isteyerek başkasına aktarılmasıdır. Örneğin, ödünç verme. d. Miras yoluyla kazanma; Ölüm nedeniyle eşya üzerindeki zilyetliğin mirasçı tarafından kazanılmış olmasını ifade eder. e. Zilyetlik hakkının Kazanılma anı; Kısa elden teslim; Bir eşyayı fer’i zilyet veya haksız zilyet yardımcısı sıfatlarıyla elinde bulunduran kişinin, fiili hakimiyette herhangi bir değişikliğe gerek duyulmadan asli zilyet haline gelmesi durumudur. Örneğin kiraya verilen arabanın aynı kişiye satılması. Hükmen teslim; Bir kişinin bir eşya üzerinde dolaylı zilyetliği başkasına aktarıp dolaysız zilyetliği kendisinde saklı tutması durumudur. Örneğin, sahip olunan evin başkasına satılması fakat; aynı evde kiracı olarak kalınması. Zilyetliğin havale yoluyla kazanılması; Eşya üzerindeki dolaysız zilyetliği başkasına vermiş, kendisinde ise dolaylı zilyetliği saklı tutmuştur. Örneğin; T’nin tamirciye veridiği televizyonu başkasına satması Zilyetliğin Korunması; Zilyetlik hakkına saldırılar söz konusu olduğunda zilyetliğin korunması sorunu ortaya çıkmaktadır. Buna göre zilyetlik hakkı olan kişi kuvvet kalemi, dava yoluyla, veya idari yolla korunabilir. Kuvvet Kullanma; Kişinin eşya üzerindeki zilyetliğine bir başkası saldırdığında, bu kişinin mahkemeye ya da idari yola başvurması hakkın korunması için çok geç olabilir. Kişinin belli koşullarda kendisinin kuvvet kullanarak hakkını korumasını izin vermiştir. Dikkat edilmesi gerenler; kullanılan kuvvetin orantılı olması ve araya zaman girmemiş olmasıdır. Zilyetlik davası açma Yeddin iadesi; Kişinin eşya üzerindeki fiili hakimiyetine son verilmiş yani eşya elinden alınmış durumdadır. Bu davayı her tür zilyet açabilmektedir. Bu davada davalının kusurlu olup olmadığına bakılmaz. Saldırının durdurulması davası; burada kişinin eşya üzerindeki fiili hakimiyetine son veren bir durum bulunmaktadır . yani eşyanın kullanılması engellenmektedir. Bu davalarda fiilin ve failin öğrenilmesinden itibaren 2 ay ve her halükarda 1 yıl içinde dava açılmak zorunda olduğudur. Bu süreler hak düşürücü süre niteliğindedir. İdari yoldan koruma; Kişi idari makama başvurarak zilyetliğin bir an önce koruma altına alınmasını talep etmektedir. Bilinmesi gerekenler;  Zilyetliğine saldırılan eşya mutlaka taşınmaz eşya olmalıdır.  başvurulacak makam, mahallin en büyük mülki amiri olmalıdır.  Mülki amire yapılacak başvurunun, saldırının öğrenilmesinden itibaren 60 gün ve her halükarda 1 yıl içinde yapılmış olması gerekir.  idari makamın başvuru üzerine en geç 15 gün içinde karar vermesi gerekir  Mülki amirin bu kararına karşı dava açılması mümkündür. Çünkü idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır.  Mülki amirin verdiği kararlar temyiz edilemez.  İdarenin tedbir niteliğinde karar vermesi mümkündür. Taşınır Davası Bu dava eski zilyetliğin, halihazır zilyete karşı açtığı bir davadır. Sadece taşınır eşyaların zilyetliğiyle ilgilidir.  Davacının hakka dayanan bir zilyet olması gerekir.  Davacı halihazır zilyetin eşya üzerinde bir hakkı olmadığını veya eşyanın elinden iradesi dışında çıktığını ispat etmeye çalışır.  Taşınır davası iyiniyelilere karşı 5 yıl, kötüniyetlilere karşı ise süre sınır olmaksızın her zaman açılabilir.  Zilyet olmayan malikler taşınır davasını açamazlar  İrade dışı elden çıkan eşyanın iadesi için açılacak istihkak davasında, başka bir kişinin mülkiyet hakkını zaman aşımıyla kazanmamış olması gerekir. Taşınır eşyalarda mülkiyet zaman aşımıyla kazanılabilir Bunun için; iyiniyetle, çekişmesiz ve aralıksız, beş yıl süreyle, eşyaya zilyet olması gerekir.  Zaman aşımıyla mülkiyet hakkının kazanılmasında kişi, kendisinden önceki iyi niyetli kişide geçen süreyi kendi süresine ekleyebilecektir.  Zamanaşımıyla mülkiyetin kazanılmasında araya bir kötüniyetli kişi girmişse ondan önceki iyiniyetli de geçen sürden artık yararlanılamaz.  Zaman aşımıyla mülkiyetin kazanılmasında sonra eşyaya elde edilen kişinin artık iyiniyetli veya kötüniyetli olmasının önemi yoktur.  Zaman aşımıyla hak kazanımında külli halefler, selefleri yaşasaydı hakkı kazabilecek idiyse, kendileri de şartları taşıyorsa hakkı kazanabileceklerdir. Cüzi haleflerde bu ön koşul aranmaz. Tapu Sicili Taşınmazlar üzerindeki hakları göstermek üzere tutulan sicile tapu sicili denir. Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devlet sorumludur. Devlet zararı bulunan görevlilere rücu eder. Tapuda Tutulan Siciller kadastrosu yapılmış yerlerde tapu sicilinde tutulan siciller ana siciller ve yardımcı siciller olarak ikiye ayrılır; a. Ana siciller;  Tapu kütüğü sicili  Kat mülkiyeti sicili  Yevmiye defteri  Resmi belgeler (Olanlar) b. Yardımcı siciller  Mal sahipleri sicili  Aziller sicili  Tashihler (düzeltmeler) sicili  Kamu orta malları sicilidir. Kadastrosu yapılmayan yerlerde tutulan defterler ise zabıt defteri, kat mülkiyeti zabıt defteri, ipotek defteri, fihrist gibi defterleridir. Tapu Sicilinde yapılan İşlemler Tapu sicilinde kişiye farklı yetkiler kazandıran işlemler yapılmaktadır .Bu işlemler şu başlıklar altında toplanabilir;  Kayıt  Tescil, tadil, terkin  Beyan  Şerh Kayıt; taşınmazların tapu siciline yazılması sonucunu doğuran işlemlerdir. Tescil; kanuna göre tescil yapılmadıkça bir hak kazanılamaz, değiştirilemez ve sına erdirilemez. tadil kelime anlamı olarak değiştirmeyi, terkin ise silinme yani sona ermeyi sembolize eder. Tapu siciline tescil edilebilecek haklar;  Mülkiyet hakları  Rehin hakları  İrtifak hakları  Taşınmaz yükü Beyan; kayıt altına alınmış olan bazı hususların açıklamasının düşülmesi işlemidir. Tapu sicilinin diğer sütunlarına yapılamayan fiili ve hukuki durumlar beyanlar sütununa yazılır. Genel olarak bakıldığında eklentiler ve kamu hukukuna ait kısıtlamalar beyanlar sütununa kaydedilirler. Başlıkları;  Eklentiler  Devre mülk hakkı  Yapı planları  Plan değişiklikleri  Kamulaştırma gibi kamu hukukundan doğan kısıtlamalar Şerhler; tapu siciline bazı hususların bir tür dip not olarak düşülmesine benzeyen bir işlemdir. kendi içinde üç gruba ayrılır; A. Kişisel hakkı kuvvetlendiren şerhler Bu tür hakların tapu siciline şerh edilmeleri, onları mutlak hakka dönüştürmez ancak sonraki maliklere karşı ileri sürülebilir. Kişisel hakları kuvvetlendiren şerhlerin başlıca örnekleri;  Arsa payı karşılığı inşaat  Kiracılık hakları  Alım, geri alım ve ön alım hakları  Bağışlamadan rücu  Boş dereceye ilerleme hakkı  Taşınmaz satış vaadi  Yasal önalım vaadi  Yasal önalım hakkından feragat B. Malikin Tasarruf yetkisini Sınırlandıran Şerhler Kişinin malik olmasına rağmen taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisini serbestçe kullanmasına engel olan şerhlerdir. Başlıcaları;  Çekişmeli haklar  Aile yurdu tesisi  Haciz, iflas ve konkordato süresi  Artmirasçı atanması C. Geçici Şerhler Bu tür şerhler belli bir süre için konulurlar. iki önemli türü örnek olarak verilebilir ki bunlar;  Eksik belgelerin tamamlanması  Ayni hak iddialarıdır. Tapu siciline Hakim Olan ilkeler  Aynilik ilkesi  Aleniyet ilkesi  İlliyet ilkesi  Tescil ilkesi  Güven ilkesi  Devletin sorumluluğu ilkesi Burada yolsuz tescil adı verilen bir kavram karşımıza çıkar. Yolsuz tescil; hukuken geçerli bir sebebe dayanmayan tescildir. Sorun böyle bir tescilde kişinin hakkı kazanıp kazanmayacağıdır. Burada sorunun doğru çözülebilmesi için şu hususlara dikkat edilmesi gerekir;  Kişi iyiniyetli midir?  Tapu kaydına güvenilmiş midir?  Kişi, üçüncü kişi midir?  Hak, mutlak bir hak mıdır? bu sorulara tamamen evet yanıtı veriliyorsa o zaman kişi hakkı kazanmış demektir. Devletin Sorumluluğu İlkesi Tapuda yapılan işlemler nedeniyle zarar görmüş olan kişilerin bu zararlarının devlet tarafından karşılanması sonucunu doğuran ilkedir. Devletin sorumluluğunun doğa bilmesi için; ortaya bir zararın çıkması ve bu yanlışlığın düzeltilmesinin artık mümkün olmayacak bir aşamaya gelinmiş olması gerekir. Devletin sorumluluğu ilkesi gereği açılacak dava idari yargıda değil adli yargıda açılmalıdır. Davanın açılabilmesi için öngörülen zamanaşımı süresi ise zararın ve sorumlusunun öğrenilmesinden itibaren 2 yıl, her halükarda yani zarar verici fiilin meydana gelmesinden itibaren 10 yıldır. Mülkiyet Hukuk düzeni eşya üzerinde kişiye birtakım yetkiler verir. Hak adını verdiğimiz bu yetkiler;  Kullanma  Yararlanma  Tasarrufta bulunmadır. Bu yetkilerin üçü bir arada ise bu durumda mülkiyet hakkından bahsedilmelidir. Çünkü sahibine en geniş yetkiler veren hak mülkiyet hakkıdır ve hukuk düzeni bu üç yetkinin dışında başka yetki daha tanımamaktadır. Paylı Mülkiyet  paylar belirli ancak fiilen taksim edilmemiştir.  Paylar belirlenmemişse eşit kabul edilir. Kişiler paylı mülkiyette farklı paylara sahip olabilirler ve bu önceden yapılacak bir düzenlenmeyle belirlenebilir.  Her paydaş kendi payı üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Yani paydaşlar kendi paylarını satabilir, rehin, verebilir. Bunun diğer paydaşlardan olur almasına gerek yoktur.  Paydaşlar eşya üzerinde fiili kullanım gerektiren tasarrufları tek başlarına yapamazlar.  paylı malın zilyetliğine yönelik savunma haklarını her paydaşın tek başına kullanması mümkündür.  Paylı mala ilişkin yapılmış masraflara her paydaş kendi payı oranında katılmakla yükümlüdür.  Paydaşlardan birinin yükümlülüklerini önemli ölçüde aksatması halinde diğer paydaşlar o paydaşın ortaklıktan çıkarılmasını isteme hakkına da sahiptir.  Paydaşlar paylı malın yönetimiyle ilgili aralarında anlaşmalar yapabilirler. Bu anlaşmalar şekil şartına tabi değildir ve geçerli hukuki sonuç doğururlar.  Paydaşlar malın yönetimiyle ilgili aralarında anlaşma yapmamışlarsa bu durumda malla ilgili alınacak kararlarda karar yeter sayısı sorunu ortaya çıkmış olur. Buna göre; Olağan işler; Eşyanın küçük ölçekte bakım ve onarımıyla ilgili işlerdir. Bu tür işlerin her paydaş tarafından tek başına yapılabilmesi mümkündür. Önemli işler; İşletme usulünün veya tarım türünün değiştirilmesi, adi kiraya veya ürün kirasına ilişkin sözleşmelerin yapılması veya feshi, toprağın ıslahı gibi önemli yönetim işleri için pay ve paydaş çoğunluğuyla karar verilmesi gerekir. Olağanüstü işler; BU tür işler oy birliğiyle karar alınmasını gerektiren işlerdir. Bu tür kararlar gerektiren işler;  Malın özgülendiği amacın değiştirilmesi  Eşya üzerinde sınırlı ayni hak kurulması  Olağanüstü yapı işleri  Eşyanın tamamı üzerinde yapılacak tasarruflar Elbirliği Mülkiyeti Birden çok malikin bulunup bunların paylarının belirlenmemiş olduğu mülkiyet türüdür. Aksi düzenlenmedikçe gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oy birliğiyle karar vermeleri gerekir. Taşınır Mülkiyeti Bİr yerden başka bir yere nakledilmesi mümkün olan eşyaların genel olarak taşınır diye adlandırıldığını biliyoruz. Taşınır mallar üzerinde mülkiyet hakkı farklı biçimlerde kazanılabilmektedir. Buna göre taşınır mülkiyeti;  Aslen  Devren  Miras yoluyla  Zaman aşımıyla kazanılmaktadır. Devren kazanma mülkiyetin bir başkasından ve onun rızasıyla elde edilmesi halidir ki, bağış gibi hukuki işlemler bu kazanma yolunun tipik örnekleridir. Miras yoluyla kazanımda ölüm anıya birlikte hukuken mirasçılık ortaya çıkmakta ve mirasçılar ölüm anından itibaren terekeye ait mallar üzerinde mülkiyet hakkını kazanmış sayılmaktadırlar. Zaman aşımıyla kazanımda ölüm anıyla birlikte hukuken mirasçılık ortaya çıkmakta ve mirasçılar ölüm anından itibaren terekeye ait mallar üzerinde mülkiyet hakkını kazanmış sayılmaktadırlar. Zaman aşımıyla kazanımda ise bir kimsenin iyiniyetle yani kendini malik zannederek eşyaya çekişmesiz ve aralıksız beş yıl süreyle zilyet olmasıyla mülkiyet hakkının kazanılmasıdır. Aslen kazanmanın ise hukukumuzda beş önemli çeşidi bulunmaktadır. Bunlar;  Sahiplenme  Bulunmuş eşya  Define  İşleme  Karışma ve birleşmedir. Sahiplenme: Sahipsiz bir taşınırın malik olmak iradesiyle zilyetliğine geçiren kimse, onun maliki olur. Bulunmuş Eşya: kaybedilmiş bir şeyi bulan kimse, malın sahibine, sahibini bilmiyorsa kolluk kuvvetlerine, köylerde ise muhtara bildirmek veya araştırma yapmak ve gerektiğinde ilan etmek zorundadır. Bulunan şeyin özenle korunması gerekir. Korunması aşırı gideri gerektirir veya çabuk bozulabilir bir nitelik taşı ya da kolluk kuvvetleri veya kamu kurumu tarafından bir yıldan fazla saklanmış olursa, bulunan şey satılabilir. Satış bedeli, bulunan şeyin yerine geçer. Bulunan şeyin maliki , ilan veya kolluk kuvvetlerine ya da muhtara bildirme tarihinden başlayarak beş yıl içinde ortaya çıkmazsa bulan kimse, yükümlülüklerini yerine getirmiş olmak koşuluyla o şeyin mülkiyetini kazanır. Define; Bulunmalarından çok zaman önce gömülmüş veya saklanmış olduğu ve duruma göre artık malikin bulunmadığı kesin olarak anlaşılan değerli şeyler, define sayılır. Bilimsel değer taşıyan eşyaya ilişkin hükümler saklı kalmak üzere define, içinde bulunduğu taşınmaz veya taşınır malın malikinin olur. İşleme: Bir kimse başkasına ait bir şeyi iyiniyetle yani kendinin zannederek işler veya bir şekle sokarsa emeğin değerini o şeyin değerinden fazla olması halinde, yeni şey işleyenin olur. Eğer malzemeyi işleyen kişi iyiniyetli değilse emeğin değeri işlenen şeyin değerinden daha fazla olsa bile hakim, yeni şeyi malike bırakabilir. Karışma ve Birleşme; Birden çok kişinin taşınır malları önemli bir zarara uğratılmadan veya aşırı bir emek ve para harcanmadan ayrılmayacak şekilde birbiriyle birleşmiş veya karışmışsa o kişiler, yeni şey üzerinde kendi taşınırlarının birleşme veya karışma zamanındaki değerleri oranında paylı mülkiyete sahip olurlar. Taşınmaz Mülkiyeti Medeni kanunumuza göre taşınmaz mülkiyetinin konusu şunlardır;  Arazi  Tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar  kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler Taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkının kazanılması başlıca şu yollarla gerçekleşebilir.  Aslen  Devren  Miras yoluyla  Zaman aşımıyla Taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasında yeni arazi oluşumu veya işgal gibi aslen kazanma yolları mevcuttur. Ancak önemli olan konu devren kazanma ile zaman aşımıyla kazanma yollarıdır. Devren kazanma; Mülkiyet hakkının bir başkasından ve onun rızası ile elde edilmesidir. Ancak taşınmazlarda bu kazanımın hukuken korunması devrin tapu sicilinden tesciline bağlıdır. Mülkiyetin tescille kazanılmasının istisnaları;  Miras  Mahkeme kararı  Cebri icra  İşgal  kamulaştırma  Şirketlerin birleşmesi  Yeni arazi oluşumu  Vakıf mallarının özgülenmesi  Mal ortaklığı rejiminde eşlerin malları  Bir tüzel kişiliğin sona ermesine bağlı olarak diğer bazı tüzel kişilerin mülkiyet kazanımlarıdır. Zaman Aşımıyla Kazanma Olağan zaman aşımıyla kazanma: geçerli bir hukuki sebep olmaksızın tapu kütüğüne malik olarak yazılan kişi, taşınmaz üzerindeki zilyetliğin davasız ve aralıksız olarak on yıl süreyle ve iyiniyetle sürdürürse onun bu yolla kazanmış olduğu mülkiyet hakkına itiraz edilemez. Olağan zaman aşımıyla kazanımın koşulları;  İyiniyetle  Çekişmesiz ve aralıksız  On yıl süreyle  Eşyaya zilyet olmayı sürdürmüş bulunmaktadır. Olağanüstü zaman aşımı; Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız yirmi yıl süreyle ve malik zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamının, bir parçasının veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının kendi adına tapu kütüğüne tescil edilmesine karar verilmesini isteyebilir. Koşulları;  İyi niyet şartı aranmaksızın  Tapuda kayıtlı olmayan veya kayıtlı olan ancak sahibinin kim olduğu bilinmeyen ya da kim olduğu bilinen ama en az yirmi yıl önce gaipliğine karar verilmiş olan bir taşınmazı  Çekişmesiz ve aralıksız  Yirmi yıl süreyle  Zilyetliğinde bulundurmaktır. Taşınmaz Mülkiyetinin Kapsamı Arazi üzerindeki mülkiyet hakkının kapsamını, yatay kapsam, dikey kapsam ve kapsam yani maddi kapsam olarak başlıklandırılabilir. Yatay kapsam; arazinin sınırlarını ifade eder. Taşınmazın sınırları, tapu planları ve arz üzerindeki sınır işaretleriyle belirlenir. Dikey kapsam; Arazi üzerindeki dikey kapsam ise kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, arazi üzerindeki hava ve altındaki alt katmanlarını ifade eder. Bu kapsama ise yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere arazi üzerindeki yapılar, bitkiler ve kaynaklar girer. Bu kuralın dört önemli istisnası bulunmaktadır;  Üst hakkı  Mecra hakkı  Taşınır yapı  Taşkın inşaat Üst hakkı: Başkasına ait bir arazinin altında veya üstünde sürekli kalmak üzere inşaa edilen yapıların mülkiyeti, irtifak hakkı sahibine ait olur. Mecra hakkı; Bir enerjinin başka bir yere naklinde kullanılan tesisata mecra denir. Taşınır yapı; Başkasının arazisi üzerinde kalıcı olması amaçlanmaksızın yapılan kulübe, büfe, çardak, baraka ve benzeri hafif yapılar, bunların malikine aittir. Taşkın inşaat: Bir kişi kendi arazisine yaptığı inşaatın temeli, balkonu veya çatısı gibi herhangi bir kısmını, komşu araziye farkında olmaksızın taşırmış olabilir. Bu duruma taşkın inşaat denir. Kişinin irtifak hakkı yoksa zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak on beş gün içinde itiraz etmelidir. İtiraz ederse bu taşmaya hukuken son verilir. Haksız inşaat; Bir kimse kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanırsa bu malzeme arazinin bütünleyici parçası olur. Bu duruma haksız inşaat denir. Taşınmaz mülkiyetine getirilen kısıtlamalar Alım hakkı: Bir kimsenin kendi taşınmazı üzerinde bir başkasına tek taraflı bir irade ile taşınmazı satın alma hakkı tanımasıdır. Geri alım hakkı; yenilik doğurucu bir hak olan geri alım hakkında, taşınmaz sahibi satmış olduğu taşınmazı daha önce alıcıyla beraber belirledikleri bazı koşulların gerçekleşmesi nedeniyle, tek taraflı bir irade açıklamasıyla geri alabilmektedir. Sözleşmenin de geçerliliği resmi şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Ön alım hakkı; Kişinin sahip olduğu taşınmazın eşya payının bir başkasına satılması halinde başka bir kimsenin satın almak konusunda önceliğinin bulunulmasına ilişkin bir haktır Yasal önalım hakkı; paylı mülkiyete bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması halinde, diğer paydaşların satın almak hususunda önceliği sahip olmasıdır. Cebri arttırmayla satışlarda ön alım hakkı kullanılmaz. Önalım hakkı, payın paydaşa satılması halinde de kullanılamaz. Yani ön alım hakkının kullanılabilmesi için satışın paydaşlar dışındaki üçüncü bir kişiye yapılmış olması gerekir. Önalım hakkı ancak dava yoluyla kullanılabilir. Önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer. Bu süreler hak düşürücü sürelerdir. Önalım hakkından vazgeçmek veya feragat etmek de mümkündür. Feragatin resmi şekilde yapılması ve tapu kütüğüne şerh verilmesi gerekir. Sözleşmeden doğan önalım hakkı; Bir kimsenin sahibi olduğu taşınmazı satması durumunda hak tanıdığı kişinin öncelikle alma hakkının bulunmasıdır. Yenilik doğurucu bir haktır. üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesi içinse tapu kütüğüne şerh edilmesi şarttır. Şerhin etkisi her durumda kullanılmasına ve vazgeçmeye ilişkin hükümler sözleşmeden doğan önalım hakkında da uygulanır. Kısıtlamalar  Herkes taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkileri kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken komşularını olumsuz şekilde taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür.  malik, kazı ve yapı yaparken taşınmazlara, onların topraklarını sarsmak veya tehlikeye düşürmek ya da üzerlerindeki tesisleri etkilemek suretiyle zarar vermekten kaçınmak zorundadır.  Komşunun arazisine taşarak zarar dal ve kökler, onun istemi üzerine uygun bir süre içinde kaldırılmazsa komşu bu dal ve kökleri kesip kendi mülkiyetine geçirebilir.  Taşınmazın maliki, üst taraftaki araziden kendi arazisine doğal olarak akan suların ve özellikle yağmur, kar ve tutulmamış kaynak sularının akışına katlanmak zorundadır.  Üstteki arazi maliki, alt taraftaki taşınmazın gerekli olan suyu, ancak kendi taşınmazı için zorunlu olduğu ölçüde tutabilir.  Bir arazinin öteden beri alt taraftaki araziye doğal bir şekilde akmakta ise, alt taraftaki arazi maliki, üst taraftaki araziden fazla suyun boşaltılmasını sırasında da bu suları tazminat isteme hakkı olmaksızın kabul etmek zorundadır.  Taşınmazın genel yola çıkmak için yeterli geçide bulunmayan malik, tam bir bedel karşılığında bir geçit hakkı tanınmasını komşularından isteyebilir. Bazı kavramlar Nam-ı müstear; Taşınmaz satışlarında bazen alıı kendi adına başkaları tarafından bilinmesini ya da duyulmasını istemeyebilir. Bu durumda kendisi,ni gizlemek amacıyla, satış sözleşmesine kendi yerine taraf sıfatıyla başka birini sokar ve tescilin de bu kişi adına yapılması sağlanır. Adına tescil yapılan bu kişiye nam-ı müstear denir. İnançlı temlik; Bir hakkın devrinde sözleşmenin tarafları aralarında anlaşarak özel bir takım şartlar belirlenmiş olabilirler. aralarında yaptıkları anlaşmaya göre devir gerçekleştirilecek ancak şart gerçekleşince söz konusu hak yeniden devir edene ya da onun göstereceği başka bir kimseye devredilecektir. Buna inançlı temlik denir. Sınırlı Ayni Haklar Bir eşye üzerinde söz konusu olan kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkilerinin hepsi bir arada bulunduğunda tam ayni hak da diyebileceğimiz mülkiyet hakkı ortaya çıkmaktadır. Aynı haklara hakim olan ilkeler  Mutlaklık ilkesi  Belirlilik ilkesi  Aleniyet ilkesi  Belli sayı ve tipe bağlılık ilkesi  Güvenin korunması ilkesi  Zaman aşımı ve hak düşürücü sürelere tabi olmama ilkesi Sınırlı Ayni Hakların Türleri 1. İrtifak Hakları; Kullanma ve yararlanma haklarını bazen tek başına bazense bir arada veren hakların genel adıdır. Türleri; İntifa Hakkı Bir eşya veya hak üzerinde kullanma ve yararlanma hatta eşyayı yönetme yetkilerinin bir arada verilmesidir. Mülkiyet hakkında sonra sahibine en geniş yetkileri sağlayan hak türüdür. İntifa hakkı taşınırlar da ziyetliğin devri, alacaklarda alacağın devri, taşınmazlarda ise tapu kütüğüne tescil ile kurulur. İntifa hakkı bir alacak üzerinde verilmişse bu alacak hakkının getirisini de edinme yetkisi verir. İntifa hakkı kişiye bağlı bir irtifak hakkı olduğundan devredilemez ve miras yoluyla da geçmez. Ancak hakkın devredilememesi ile kullanımının devredilmesi aynı şey değildir. İntifa hakkı sona erince hak sahibi, hakkın konusu olan malı malike geri vermekle yükümlüdür. İntifa hakkı sahibinin hakkın konusu olan malı;  Zilyetliğinde bulundurma  Yönetme  Kullanma ve ondan yararlanma  Resmi defterlerin tutulmasını isteme  Tasarruf etme yetkileri vardır Malikin haklarına  Gözetim  Güvence isteme  Defter tutmadır. İntifa hakkı sahibinin yükümlülükleri  Malın korunması  Bakım ve işletme giderleri  Mal varlığı intifasında borçların faizi  Sigorta ettirmedir. Sükna (Oturma) Hakkı; Oturma hakkı bir binadan veya onun bir bölümünden konut olarak kullanma yetkisi verir. Oturma hakkı başkasına devredilemez ve mirasçılara geçmez. Üst Hakkı; Bir taşınmaz maliki, üçüncü kişi lehine arazisinin altında veya üstünde yapı yapmak veya mevcut yapıyı muhafaza etmek yetkisi veren bir irtifak hakkı kurulabilir. Kısaca taşınmaz sahibi kendi taşınmazının altında veya üstünde başkasına inşaat yapma yetkisi vermesidir. Bu hak devredilebilir ve mirasçılara geçebilir. Üst hakkı, bağımsız ve sürekli nitelikte ise yani en az 30 yıl sürmüşse üst hakkı sahibinin istemi üzerine tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir. Üst hakkı bağımsız bir hak olarak en çok yüz yıl için kurulabilir. Kaynak Hakkı; Başkasını arazisinde bulunan kaynak üzerinde irtifak hakkı, bu arazinin malikini suyun alınmasına ve akıtılmasına katlanmakla yükümlü kılar. Bu hak başkasına devredilebilir ve mirasçılara geçebilir. Geçit hakkı,; Bir taşınmazın komşu taşınmazın sınırını ihlal etmeden yola çıkma hakkı bulunmadığında o taşınmaz lehine yola çıkmak için gelip geçme hakkı tanınmasıdır. Mecra Hakkı; Su doğal gaz, petrol gibi herhangi bir enrjiyi bir yerden başka bir yere görütmek için kullanılan tesisata mecra denir. Taşınmaz Yükü Taşınmaz yükü, bir taşınmazın malikini yalnız o taşınmazla sorumlu olmak üzere diğer bir kimseye bir şey vermek veya yapmakla yükümlü kılar. Taşınmaz yükünün kurulması için tapu kütüğüne tescil şarttır. Taşınmaz yükünde zaman aşımı süresi uygulanmamaktadır. Muaccel olan edimler, borçlunun kişisel borcu haline geldiği tarihten başlayarak zaman aşımına tabi olur. Taşınmaz yükü tescilin terkini veya yüklü taşınmazın tamamen yok olmasıyla sona erer. Rehin Hakları Rehin hakkı bir para borcunun vadesinde ödenmemesi riskine karşılık güvence olarak belirli bir eşyanın gösterilmesi, borç ödenmediğinde bu eşyanın sattırılarak içinden alacağın tahsil edilmesi yetkisidir. Rehin hakkı fer’i niteliktedir. A. Taşınmaz Rehni; Bir alacağa güvence olarak karşılık gösterilen eşyanın taşınmaz olması halinde söz konusu olur. Üç türü vardır; İpotekli borç senedi; Taşınmaz rehniyle güvence altına alınmış kişisel bir alacak meydana getiren kıymetli evraktır. Tapu idaresince taşınmaza resmen değer biçilir. Bu değer üzerinden ipotekli borç senedi düzenlenir. İrat senedi; Bir taşınmaz üzerinde taşınmaz yükü şeklinde kurulmuş bir alacak hakkı meydan getirir. İrat senedinin güvencesini ancak tarım arazisi, konutlar ve üzerinde bina yapılabilecek arsalar oluşturabilir. İpotek; Hala mevcut olan ve henüz doğmamış olmakla birlikte doğması kesin veya olası bulunan herhangi bi alacak, ipotekle güvence altına alınabilir. İpoteğe hakim olan ilkeler;  Aleniyet ilkesi  Tescil ilkesi  Güven ilkesi  Belirlilik İlkesi  Sabit dereceler ilkesidir. Belirlilik İlkesi; konuda belirlilik, ipoteğin hangi taşınmaz üzerinde verildiğinin belli olmasıdır. Taşınmazın belli olması esastır. Bir borç için birden fazla taşınmaz üzerinde ipotek kurulabilir. Bu taşınmazların borçluya veya üçüncü kişilere ait olması da mümkündür. Toplu rehin durumunda taşınmazların tamamının satışa çıkarılması gerekir. Koşulları;  Ya ipotek verilen taşınmazların tamamı borçluya ait olmalı  ya da taşınmazların tamamı aynı borcun borçlularına ait olmalıdır. Miktarda Belirlilik; Anapara ipoteği ve üst sınır ipoteği olarak ikiye ayrılır; Anapara ipoteği, doğmuş yani mevcut bir alacak için kurulu. Kapsamı sadece ana para değil faiz, masraf ve diğer yan alacaklar da dahil kabul edilir. Üst sınır ipoteği, sadece doğmuş bir borç için değil mevcut olmayan hatta henüz doğmamış bir borç için dahi kurulabilmektedir. Kapsamına; faiz, masraf ve diğer yan alacaklar girer. İpotekli bir malın sahibi üçüncü bir kişiyse o kişinin taşınmazı satılmaktan kurtarması mümkündür. Bunun için bu kişinin taşınmazın alacaklıya alacağını ödemesi gerekir. Taşınmaz malikinin borcu ödemiş olması borçlunun borcunun sona erdiği anlamına gelmez. malik alacaklıya halef olduğu için bir nevi alacaklı değişmiş sayılır. Sabit Dereceler İlkesi Taşınmazlar üzerinde farazi bir takım dereceler olduğu varsayılır ve bu derecelerin kanunen herhangi bir sayısal sınırı da bulunmamaktadır. Üst derecedeki alacaklı alacağını tamamen almadıkça sonra gelen derecelerdeki alacaklılara ödeme yapılması da mümkün değildir. Satıştan önce herhangi bir derece boşalırsa alt derecedeki alacak bu dereceye kendiliğinden yükselmez. yani dereceler sabittir. Farazi değerlerin toplamı taşınmazın değerlerini geçemez. Aynı derece içinde birden çok ipotek kurulması da mümkündür. Taşınır Rehni Bir alacağa güvence olması amacıyla alacaklıya bazen taşınır nitelikte bir eşya teminat verebilir. Buna taşınır rehni denir. Taşınır rehnine hakim olan ilkeler;  Alacağa bağlılık ilkesi  Açıklık İlkesi  Güven İlkesi  Belirlik İlkesi  Rehnin bölünmezliği ilkesi  Öncelik ilkesi Taşınır Rehnin Genel Olarka Şekli Taşınır rehinleri genel olarak eşyanın teslimi ile gerçekleşir. Ancak bu rehinler bazen teslime gerek kalmadan kurulabilmektedirler. Teslime gerek kalmadan kurulan bu rehinlerin ise eşyanın taşınır olmasına rağmen tescille yapılabildiğiyle de karşılaşılmaktadır. Teslimsiz ancak tescilli rehinler  Hayvan rehni  Ticari işletme rehni  Gemi ipoteği  Hava aracı ipoteği Teslimsiz ve tescilsiz rehinler  Ziraat bankasının çiftçi malları üzerindeki rehin hakkı  Tarım kredi kooperatiflerinin alacakları için sahip oldukları rehin hakkı  Zirai donatım kurumunun rehin hakkı  Kamu alacaklar için hazinenin sahip olduğu rehin hakkı

Yorumlar